Thursday, July 26, 2012

ayaklarımda şıppıdı pabuçlarla

bir şehir… hem de en sevdiğim şehir.. adı İstanbul..
bir semt… tam da deniz kenarında.. adı Moda..
bir manzara.. önü deniz, ilerisi bir eski iskele…
bir bank… o denizin tam da karşı tarafında…
bir mevsim.. geceleri gökyüzü hep yıldızlarla..
sonra bir rüzgar.. hafiften bir esinti…
ve de huzur…

Monday, July 23, 2012

la vie à deux

Yurt dışında mastır yapabilmiş şanslı insanlardanım... Aşağıdaki sözler bana doğrudan Fransa günlerimi hatırlatan bir şarkıdan geliyor... rüyalarıma kadar fransızca gördüğüm o güzel ama bir o kadar da enteresan hislere büründüren günlerden... bu şarkı çalarken bir kanalda her pazar yapılan yürüyüşlerden... bir tarafta leylek havada ben karada gezerken, diğer tarafta buralara olan özlemlerden... okula bisikletle gidişlerden... hayatta yalnız yaşanan tek senemden... tek kişilik bir yurt odasından.. odamı temizleyen o zenci kadından... fransız soirée'lerinden.... eti az pişmiş, sandviçi yumurtalı, ekmeği şekerli yemeye alışma çabalarımdan... "bla bla bla" ve "oO putainn" söz öbeklerinden... ve daha bir çok şeyden... :)

Evet, bu basit ve fransa pop'u için o dönem (sene 2008-2009) gayet sıradan olan bu şarkı beni çok kısa sürede oralara geri götürüyor... Olur da arada "ben fransızca bilmem ama yine de dinlemek isterim" diyen olur, buyursun buraya tıklasın :) bu arada şarkının adı "la vie à deux", "iki kişi yaşanan hayat" anlamına geliyor...
 

Ne fais pas comme ceci, moi je fais comme cela
C'est ma manière à moi
Moi je dis comme cela, mais on dit comme ceci
Et c'est plus juste ainsi
Ne va pas par ici, moi je vais par là
Passe ou passera pas
Selon moi c'est par là, selon lui c'est pas ça
Eh bien vas-y sans moi
Oh mon amour ! La vie à deux, tu vois
C'est pas si simple, du moins ce que l'on croit

Ne mate pas celle-ci, mais je matais celle-là
Et c'est moins grave. Tu crois ?
Fais-moi un bisou, suis-moi, on va au lit
Tu ne penses qu'à ça
Si on partait là-bas, rien que nous, you and me
Je veux rester ici
Je t'aime moi aussi, une chanson tralali
Une chanson tralala
Oh mon amour ! La vie à deux, tu vois
C'est pas si simple du moins ce que l'on croit
Oh mon amour ! Quand c'est couçi couça
A deux toujours, c'est bien mieux que sans toi

Tralali, tralala
tralali oui oui
Tralala


Wednesday, July 18, 2012

tekne gezisi

İstanbulda yaşayanlara;

Biz bu hafta sonu tekne gezisi yaptık. Oldukça eğlenceliydi. :)  İstanbulda, gündüz ya da gece, saatle tekne kiralayan bir sürü şirket bulunmakta. İletişim kurulacak kişiyi bulmak biraz uğraş gerektiriyor ancak sonuç muhteşemdi…

10 kişilik bir grup, yiyecek ve içeceğimizi kendimiz götürdük. Yaz sıcağında, mis gibi ılık boğaz havasında, müzikler eşliğinde, 3 saat süren püfür püfür bir akşam geçirdik…
Ne de iyi geldi J

Bizim teknemiz aşağıdaki değildi, çünkü ben teknenin fotoğrafını çekmedim J Böyle akşamlarda fotoğraf çekmek yerine elinden geldiğince anın tadını çıkarmayı tercih edenlerdenim… Bizim konsepte yakın bir tekne olduğu için internetten bu resmi seçtim… İlgilenenler tekne kiralama yazıp google’lasınlar…  Alternatif İstanbuldaki kadar çok olmasa bile bu kiralamalar diğer şehirlerde de yapılıyor… Tavsiye ederim…


Wednesday, July 4, 2012

best friend

bu yazıyı ancak 90'larda çocuk olan kızlar anlar... :)

biz küçükken kalpli "best friend" kolye uçları vardı.

İki samimi kız arkadaş alır, ortasından kırar, kalbin bir yarısını birinde, diğer yarısını diğerinde.. bırakıverirdik... mahsuscuktan, bir kalbi paylaşıyorcasına...

özellikle mevsimlerden yazsa, çıkmazdı o kolyeler boyunlardan...

bu akşam, bu kolye ucunu birlikte taktığım, 5 yaşından beri hayatımda olan canımın düğünü için İstanbul'dan gidiyorum...

aslında insanın içi tuhaf oluyor düşününce.. amma da büyüdük yaa eş-şek kadar olduk diye..

öyle işte, duygular tavan, hisler garip :)


Tuesday, July 3, 2012

bozcaada..

Hafta sonu kaçamakları bünyeye iyi gelir.. Çünkü her zaman vücuda değil, bazen de kafaya es vermek gerekir.. İşte güzel bir hafta sonu tatilinden kısa kısa Bozcaada :)

Benim için Bozcaada demek, her şeyden önce rum mahallesi demek, sokakları gezip gezip her yeri çiçek ve süslü merdiven olan evleri seyre dalmak demek... 

Buz gibi soğuk deniz demek, hatta soğuk denizi sevmekten vazgeçmek demek :)

şezlong kapmak için saat 10.00'da plajda olmak gerek, tabi ki kalkamayıp, şile bezine razı olmak, kuma ve toza bulanmak demek :)

Gittiğin zamana göre şarap tadım günü demek, rum bayramı demek, bağ bozumu demek...

Şarap içip kalabalık sokaklarda şarkıya mırıldanmak demek...

ve kırmızı tatlı şarabı sevmeye çalışmak demek... (ben beyaz, ben rose)

bazen butik otel demek, bazen salaş bir pansiyonda reçellerden reçel beğenmek demek...

vahit'in yeri demek... bol bira bolca da deniz mahsülü demek :)

sakızlı bademli kurabiye demek, polentede oturup seyre dalmak demek...

çınaraltında oturup, altında yaprak çınar olan türk kahvesini höpürdetmek demek...

tavlada arada yenilmek demek :):)

ve artık feribot sırası demek, önlerden yer kapmak için likörü bırakıp koşmak demek :)









Monday, July 2, 2012

masumiyet müzesi..

adı Masumiyet Müzesi..
yeri Çukurcuma...
3 katlı tatlı bir bina..
kulağa tanıdık gelen romandan filmdi hep..
ama bu sefer romandan bir müze..
yazarı Orhan Pamuk...
konu klasik, ve tam benlik..
yıl 1950.. (evet, ben eskiyi hep çok sevdim)
değeri ancak kaybedildikten sonra anlaşılan bir kadın… adı Füsun…
Füsun’a vurgun bir adam… tanıdık bir ad.. Kemal…
ve pek tabi, Kemal’in Füsun’a aşkı…
kimine göre tutku kimine göre saplantı…
yine kavuşamayanlardan geliyor hikaye..
öyle bir hikaye ki; kaybettiğini anladıktan sonra yapılan niyeti gizli ziyaretler..
sırf O’nu hatırlatsın diye gizlice toplanan O’na ait objeler..
tam 4.213 adet izmarit mesela…
ve O’nun eşyalarından bu müze..
masum bir müze..

Müzeyle Orhan Pamuk bizzat kendisi ilgilenmiş, yazarın da farklı bir tarafını görmek kaçınılmaz bu nedenle..

Müzede beni en çok vuran cümle.. 
Mutluluk insanın sevdiği kişiye yakın olmasıdır yalnızca…

evet, aslında her şey bu kadar basit..